Anksiyete Bozuklugu, Panik Atak, Ruhsal Bunalım gibi yazıların paylaşıldıgı web günlüğüdür.
13 Temmuz 2015 Pazartesi
Sosyal Anksiyete Bozuklugu (SAB) Nedir?
SOSYAL ANKSİYETE BOZUKLUĞU (SAB)
Sosyal anksiyete bozukluğu hastaları, başkalarının yanında küçük düşeceği, sıkıntı duyacağı, utanç duyacağı şekilde davranacakları korkusu yaşarlar. Dolayısıyla başkalarıyla etkileşimde bulunmayı gerektiren durumlardan ya da bir eylemi başkalarının yanında yerine getirmeleri gereken durumlardan korkarlar ve bunlardan olabildiğince kaçınmaya çalışırlar. Başkalarının kendileriyle ilgili olarak anksiyeteli, zayıf, kaçık ya da aptal gibi yargılarda bulunacağını düşünürler. Ellerinin ya da seslerinin titrediğinin farkına varacaklarıyla ilgili kaygılarından ötürü toplum önünde konuşmaktan korkabilirler ya da düzgün bir biçimde konuşamıyor gibi görünmekten korktukları için başkalarıyla karşılıklı konuşurken aşırı kaygı duyabilirler. Diğer insanların ellerinin sallandığını görmesinden utanç duyacaklarından korktukları için başkalarının yanında yemekten, içmekten ya da yazı yazmaktan kaçınabilirler.
Korkular bir çok toplumsal durumları kapsıyorsa yaygın tip, bazı durumları kapsıyorsa (Başkalarının önünde imza atmak, yemek yemek, konuşma yapmak gibi) yaygın olmayan tiptir.
SAB’nun yaşam boyu görülme oranı % 2-13 arasındadır. En sık görülen psikiyatrik hastalıklardan biridir. Genellikle ergenlik döneminde başlar.
SAB’da korkulan durumla karşılaşıldığında bedensel belirtiler ortaya çıkar. Bunlar yüz kızarması, terleme, ağız kuruluğu, çarpıntı, nefes kesilmesi, nefes darlığı, mide barsak sisteminde rahatsızlık, diyare, kas gerginliği, titreme gibi. Bu sırada aklından geçen düşünceler “güçsüzüm, yetersizim, çirkinim, beğenilmiyorum, sevilmeye layık değilim, hata yapmamalıyım, mükemmel olmalıyım, kaygılı olduğumu belli etmemeliyim, rahat davranmalıyım, kusursuz görünmeliyim, herkesin beğenisini kazanmalıyım” şeklindedir. Bu düşünceler sonrasında oluşan kaçınma belirtileri ise korkulan ortama girmeme, korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme şeklinde olabilir.
SAB’da ilaç olarak antidepresanlar kullanılır. Hastanın durumuna tek başına psikoterapi ya da ilaç tedavisine ek olarak psikoterapi de uygulanabilir. En sık uygulanan psikoterapi şekli bilişsel davranışçı terapidir (BDT). BDT’de kaygı ve bu kaygıya karşı oluşan bedensel tepkileri tanıma, kaygı doğuran durumlardaki düşüncelerin ne olduğunu anlama, bunlara karşı başa çıkma stratejileri geliştirme, yakınmaların üstüne gitme, belirtilerin daha net algılanabilmesi için rol oynama, gevşeme eğitimi, sosyal beceri eğitimi gibi her hastaya özel planlanan müdahaleler uygulanır.
YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU (YAB)
En az altı ay boyunca hemen hergün gün boyu süren, pek çok olay, etkinlik hakkında kaygı hissetmeyle giden bir tablodur. Bu sürekli kötü bir şey olacak kaygısına eşlik eden, huzursuzluk, baş ağrısı, kol bacak ağrıları, yorgunluk, bitkinlik, konsantrasyon güçlüğü, uyku bozuklukları, tahammülsüzlük gibi belirtiler olur. Hastalar, “boğazımda sanki bir yumru var, yutkunmakta zorlanıyorum, nefesim ciğerlerime gitmiyor gibi hissediyorum ya da göğsümde sanki bir kuş var tüm gün pır pır ediyor” şeklinde ifadelerle sıkıntılarını anlatmaya çalışabilirler. Bu yorgunluk, bitkinlik, ağrılar, bulantı, sersemlik hissi gibi yoğun bedensel belirtiler nedeniyle öncelikle psikiyatri dışı hekimlere gitme eğiliminde olan hastalar, genellikle yapılan tetkiklerde belirtileri açıklayacak bir şey bulunamayınca psikiyatriste yönlendirilirler. Daha önce hiç bir tetkik yapılmamış hastalarda öncelikle gerekli tetkikler yapılarak psikiyatri dışındaki tıbbi durumlarının değerlendirilmesi gerekebilir.
YAB’nun yaşam boyu görülme sıklığı %5-6’dır. Başka bir deyişle, her 100 kişiden 5-6’sı yaşamlarının herhangi bir zamanın bu rahatsızlığı yaşayabilir. Yaşla birlikte kaygı duyarlılığı artar. YAB yaşlılıkta en sık görülen anksiyete bozukluğudur.
YAB, diğer psikiyatrik hastalıklarla, özellikle de depresyonla birlikteliği çok sık olan bir hastalıktır. Bu nedenle YAB tanısı konan hastalarda öncelikle depresyon olmak üzere mutlaka diğer psikiyatrik hastalıkların da olup olmadığı araştırılmalıdır.
YAB ilaçla tedavisinde öncelikle antidepresanlar kullanılır. İlaç tedavisinde ilacın dozu kontroller sırasında hastanın durumuna göre ayarlanır. Hastalığın tekrarlama riskini azaltmak amacıyla düzenli görüşmeler ile devam eden takiplerle yeterli süre tedaviye devam edilmesi gerekir. Bu süre hastaya göre değişmekle birlikte en az bir yıldır. Bunun yanı sıra hastaların sorun çözme becerilerinin geliştirilmesi, gevşeme yöntemlerinin öğretilmesi faydalıdır. Destekleyici psikoterapi, bilişsel davranışçı terapi hastanın durumuna göre ilaçla birlikte ya da tek başına uygulanabilecek diğer tedavi yöntemleridir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder